Neye inanmak ister insan. Göze almaktan korktuğu gerçeklerin var olduğu; yaşadığı o ana mı, yoksa yalan olduğunu bildiği halde gerçekleşeceğini sandığı boş umutlara mı? Karar verme şansı var mı peki? İnandığı yalanın dışında başka bir gerçeğin olduğunu biliyor mu ki? O başka gerçek onun için var mı peki?
Gerçekleri yaşıyorken, yaşadığının aslında gerçek olmadığını; gerçeğe giden bir yolculukta yaşanması gereken anlar olduğu düşüncesinde hareket etmenin, aslında yanlış olduğunun kim farkına varabilir? Veya kim bu algıdaki birinin hayatını değiştirebilir? Kim aslında başka bir dünya olmadığını, gördüklerinin tamamen net olduğunu, bir ilizyon olmadığını bu insana kanıtlayabilir? Siz bu hayatın düpedüz gerçek olduğunu kanıtlamaya çalıştıkça, umutlara bağlanmış bir insanın hayal dünyasında olan bitenin; hayali beklentilerin, o insanın dünyasından yok olup gideceğini mi düşünüyorsunuz? O umutlar değil mi o insanın hayatını oluşturan zaten?
Bir dünya ki; yaşıyorsun ancak gerçeklerine gideceğin bir yolculuk sanıyorsun. An denilen şeyi yaşıyorsun, hayallerine koştuğunu biliyorsun. Bunların hepsinin yalan olduğunu biliyorsun ama gerçeğin seni beklediğini sanıyorsun; halbuki yanılıyorsun… Fakat kabul etmiyorsun; yalan bile olsa o umuda yolculuk ediyorsun, ettiğini sanıyorsun.
İşte tam bu noktada hayattan kopuyorsun. Ve bu kopuşun da farkına varamıyorsun. Çünkü senin için doğru olanı kabul ediyorsun. Gerçekleri göz ardı ediyor, rüyalara bel bağlıyorsun.
İnanç çok kuvvetlidir değil mi? En başta da belirttiğim gibi; neye inanmak isterse insan, onun için sadece o gerçektir. Kıyamet kopsa fark etmez onun için. Çünkü dünyasında inandığı gerçekler (ki dünyası zaten gerçekleri görmek istemediği inançlardan oluşmaya başlamışsa…) onun hayat bağı olmuştur artık. O inançlar için uğraşır, onlara kavuşabilmek için tüm gerçekleri göz ardı eder. İşte inanç bu kadar güçlü bir kamçıdır o insan için.
Peki; tekrar şu noktaya gelelim… İnancı bu kadar kuvvetli ve inanılan şeyin yalan olduğunu bilmesine rağmen neden bir insan, bu kadar kuvvetle bir umuda inanarak gerçekleri göz ardı etmeyi seçer? Sanmıyorum ki seçer… Cevabı belki de çok basit. Aslında seçmiyor. Onun için sadece o umut var. Çünkü o umut onun için gerçek. O umut gerçek olduğu için diğer tüm şeyler gelip geçici şeylerden ibaret. Gerçekleşmeyeceğini bilse bile o umudun; kendisi inandığı için, gerçek olacağı zamana kadar vazgeçmeyecek bir yaşam kaynağıdır o umut onun için.
Nedir umut peki? Bel bağlamak mı koca bir yalana? Yalan olduğunu anlayamadığın bir yolculuk mu kendi dünyanda? Yaşadığın şu anın tüm acılarına katlanarak yolun sonunda kavuşmak mı inancına? Var mı bir açıklaması umut denilen şeyin bir insanın doğasında…
Yalan bile olsa, inanmak ister insan umutların gerçek olacağına…
Kapatır gözlerini her gece yastığa başını koyduğunda,
Bir adım daha yaklaştığını sanır rüyasına,
Biliyordur aslında gözlerini açtığında boş bir dünyaya uyanacağına,
Fakat asla umudunu yitirmez, sadıktır inancına,
Bekler o anı,
Kezlerce tadacak olsa bile aynı acıyı,
Vazgeçmez, çünkü kalbiyle bağlıdır o umuduna.
Sevgilerle…
“Onur SUSAN”