Şiirler, Şarkılar

Bu yazıma nasıl başlayacağımı, konunun nereye gideceğini ve nasıl sonuçlanacağını hiç kestiremiyorum. Gün içinde sabah uyandığımdan, bilgisayar başına geçene kadar aklımdan bir sürü şema geçti. Ancak şu an hiçbiri tam olarak aklımda değil. Kopuk kopuk başlıklar var kafamda. Bu sebeple eğer saçmalarsam şimdiden kusura bakmayın. Ama çok da saçmalayacağımı düşünmüyorum…

Blog sayfamı uzun zamandır takip edenler bilir. Onurun Düşünceleri olarak blog başlığım, “yaşadıklarımı sözcüklere dönüştürdüğüm mekan” idi. Ardından bir karar değişikliği ile logomu da değiştirip “düşüncelerim ve ben” başlığına geçiş yaptım. Kullandığım temayı da değiştirdim. Bu arada logo “O” ve “D” olarak gözükmesine rağmen; Onurun “O” su ve ayakları kırpılmış “A” nın hafif eğim verilmiş halidir. Yıllar sonra da bunu burada açıklamış olayım. Bu yazı açıklamalar yazısı mı olacak diye de düşünmüyor değilim şu an. “A” nın ne olduğunu ya da ne anlama geldiğini de beni bilenler biliyor. Neyse; devam edelim.

Geçenlerde çok sevdiğim biri WhatsApp üzerinden uzun uzun giydirdi durdu bana. Yok efendim Twitter’da hala eski anılarımla ilgili tweet’ler atıyormuşum da, blog sayfama ayrılık sonrası (2019) uzun uzun yazılar yazıyormuşum da . Şöyleydi de, böyleydi de… Evet blog sayfama 2019 yılından sonra ayrılık ile ilgili yüzlerce yazı yazdım. Şiirler yazdım, şarkılar yazdım. O konuya ayrıca birazdan değineceğim. Ama içimden geldikçe yazıyor olmamın da kimseye bir zararı dokunacak değil. Sonuçta ben zerre vicdanı olmayan bir kadını deliler gibi sevdim. “Vicdansız” diye boşuna demiyorum. Ama sevgi bu sonuçta. Benim için kutsal bir şey… Neyse, uzun uzun mesajlarda azarımı işitip, engeli de yedikten sonra (ki engellere alışkınım ben) umarım karşı tarafın içi biraz olsun rahatlamıştır. Sonuçta ben yıllardır (4 seneyi aştı) kimseyi hayatıma sokamadım. Sokmayı da düşünmüyorum. (Bunu da birazdan anlatacağım, hem de mükemmel bir şiirle.)

Konu nereye gidiyor? Şiirler, şarkılar demiştim. O değil de hayat inanılmaz acımasız. Onlarca dert içinde; bir pazar sabahı (evet kesinlikle benim asla unutamadığım o pazarlar gibi) kahvaltıya davet ediliyorum. Oturduğum evin hemen yakınında bir yer. Konum bildirimi geliyor cep telefonuma. Bakıyorum ki yürüyerek 5dk. Ne güzel. Sonuçta pazar kahvaltıları zamanında benim için kutsal değil miydi? Yola koyuluyorum ve adres beni nereye götürüyor dersiniz? Evet hayat gerçekten bize kötü şakalar yapıyor. Benim yıllarca dertleştiğim bankın olduğu o sokağa. Haydi diyorum bu bir tesadüf. Ya bina? Bu kadarı da olamaz değil mi? Bahçe de çardak keyfi diye geldiğim yer nasıl olurda o adres olabilir? Peki ya nasıl aynı bina olabilir? Neyse ki daire aynı değil. Ama yıllar sonra bu kaderin cilvesi mi, yoksa şeytanın benimle dalga geçmesi mi hala bulabilmiş değilim. O bahçenin, o kamelyanın hatıraları daha dün gibi aklımdayken; bir de üstüne aynı yerde kahvaltı yapmak tamamen bir gurur sınavıydı benim için. Gurur sınavı değil belki de cehennemde yanmanın bir alıştırmasıydı… Kafamı çevirip etrafa baktığım her yerde bir hatıra. Bıçağı kalbime saplasalar daha az acı verirdi inanın bana. O günümün nasıl geçtiğini siz düşünün artık. 

Şiirler şakılar demiştik değil mi? Şiirleri çok severim. Bu arada yakın zamanda yazdığım bir makalemde söylemiştim. Yıllar sonra Sezen Aksu dinledim diye. “Vazgeçtim” şarkısı benim en özel şarkımdı, ayrılık öncesi. Evet şu 2019 ayrılığı. Bu arada bir tane çalma listem var ki; en özeli. Onu da yıllar sonra dinlemeye başladım. Büyük gelişme. İşte bu duygular, bu tutkular, bu aşklar, bu umutlar olmasa, insan ne karalayabilir ki bu sayfalara. Zaten sürekli belli başlı konularda yazıyorum. Bir iki tane araya duygu yüklü satırlar da mı koymayalım. İki tane tweet’de mi atmayalım. Evet Terazi burcu vicdansızdır. Evet terazi burcu acımasızdır. Evet terazi burcu sildi mi bir kerede siler atar. Tecrübeyle eş değer işte bu yazdıklarım. Sonra Onur geçmişten kopamıyor, Onur hala bekliyor, Onur hayatına kimseyi almıyor. Aldık da ne oldu? Gördük işte olan biteni. Dürüst olmak da mı suç?

Şirler ve şarkılar demiştik. Şarkılara pek girmeye gerek yok. Öyle güzel şarkılar paylaştım ki zamanında, hepsi özlem dolu, aşk dolu, keder dolu. Hatta en son Levent Yüksel’in Zalim şarkısı konu oldu blog sayfama. Bu arada o yolculuk gerçekten çok keyifliydi. O trafik olmasa belki de eğlenemeyecektik Mami ve Merve ile. Ama Levent Yüksel’in dediği gibi; senin Allah’ın yok! Zalim. Ama ben vicdansız demeyi daha uygun görüyorum. Keşke bir miktar vicdan olsaydı. “Koy elini vicdanına…”

Şiirlere gelelim artık. Çok seviyorum şiirleri okumayı. Aslında onları okumuyorsunuz; yaşıyorsunuz. Özellikle beğendiğim o kadar fazla şiir var ki… Başlı başına sayfalarca yazı çıkar şiirlerle ilgili. Kendi yazdığım amatör şiirlerim de var; kimini paylaştığım, kimini de kendime sakladığım. Ama üstadların şiirleri hep bir şeyleri hatırlatmıştır bana yıllarca. (Zaten hiçbir şeyi unutmamışsın ki diyenler o kadar çok ki hayatımda…) Öyle demeyin unutuyor insan. Hafızamız öyle her şeyi eksiksiz depolayacak kapasitede değil sonuçta. Benim de unuttuğum bir çok şey var. Ama ben bilgilerimi tazelemek için ara ara anılara göz atıyorum. (Fotoğraflar, yazılar, eşyalar vb.) Eee o zaman sevdiğim o arkadaşımın sitemleri doğru mu çıkıyor? Boşuna bana uzun uzun giydirmemiş değil mi? (Ben zaten ona haksızsın demedim ki?)

Evet şiirler; mesela şu satırlar nasıl da anlamlı değil mi?

Ben kendimi 
sensizliğe alıştırıyorum
Sen de kendini
bensizliğe alıştır deye
(orijinal metinde “deye” yazıyor)
– Özdemir ASAF

Şimdi yukarıdaki şu satırlarda kendimle ilgili bir şeyler bulan herhalde  bir tek ben değilimdir değil mi? Emin olun sizlerin de bir pay çıkaracağınız mısra, cümle ya da kelime vardır. Hem de kısacık dörtlükte. (Ben kendimi hala sensizliğe alıştıramamışken, sen kendini yıllar önce bensizliğe öyle bir alıştırdın ki… Koy elini vicdanına. Vicdansız.) Bu arada vicdansız diyorum ama öyle olmadığını tahmin ediyorsunuzdur. İnsanoğlu o kadar zor ki. Hala arada düşünürüm; gerçekten mi vicdansızdı diye. Vicdansız değil de acımasız mıydı yoksa? Ya da duygusuz? Cevabı bulamadım ki yıllardır… 

Bir de şu satıra bakalım;

Öyle sevdim ki seni
Öylesine sensin ki
Kuşlar gibi cıvıldar
Tattırdığın acılar

– Cemal SÜREYA

Yani bir açıklama bile yapmaya gerek yok değil mi? Bu kadar net, bu kadar duygu yüklü ve bu kadar hayatın parçası bir şiir olabilir mi? Şiirler neden güzel. İşte bu yüzden güzel. Bu şiirlerin, şarkıların hayatımla ne alakası mı var? Tamamıyla değil, süreciyle alakalı anlamları var. Yaşlı bir insan olduğum için (38); tamamı değil ama (arkadaşımın da dediği gibi) son 4,5- 5 yılına ciddi anlamda katkısı var. Direkt özeti bile diyebiliriz aslında. Uzun uzun yazılara dökme; koy şu yukarıdaki dörtlüğü olsun bitsin. Bu kadar net.

En sevdiğim Özdemir ASAF şiiri de şudur;

Geleceğim bekle, dedi. Gitti.
Ben beklemedim, o da gelmedi.
Ölüm gibi bir şey oldu,
Ama kimse ölmedi.

Belki de hayatıma kimseyi almama sebebim de budur… Bilmiyorum; bir itiraf daha mı geliyor yoksa. Hayır itiraf denmez. Yıllar yıllar önce bir söz almıştım. Geleceğim diye. Ciddiyim. Sözlerine, duygularına güvendiğim kişiden gelen bir sözdü bu. “Geleceğim…” Ben de cevap olarak; “bekleyeceğim” demiştim. Sanırım bu günün en anlamlı itirafı da bu oldu. Acaba bu sebeple mi 5 yıldır kimseyi hayatıma almadım. Ama bu çok saçma değil mi? Vicdanı olmayan birinin sözüne mi güvendim ben? Bilmiyorum. Ama şiirin benim için anlamı büyük. Bu arada “ben beklemedim” kısmı benimle uyuşmuyor. Ama “ o da gelmedi” kısmı kesinlikle hayatımla birebir uyuşuyor. 

Ve evet, ölüm gibi bir şey oldu. Ama gerçekten de kimse ölmedi… 

Belki de son 5 yılımın özeti o satırlardı… Tüm çıplaklığıyla.

Gözlerini her yumduğunda, koy elini vicdanına… Bir kalp atışı kadar yakınım sana.

Sevgiler.

Şiirler, Şarkılar” için 14 yorum

  1. Merhaba,çok dikkatli bir şekilde ders çalışırken bildirim sesiyle yazınızı okurken buldum kendimi.Düşüncelerinize duygularınıza saygı duymakla beraber kişisel kanaatim için şimdiden sizden özür diliyorum.Kelimelerinizi incitmeden yazmaya o kadar özen göstermişsiniz ki bir an için kelimelerin de canı yanar mı diye düşündüm.Sizin yaşadığınızı ben de yaşadım.Ama şunu gördüm yazdıklarınızdan.Siz kendi dünyanızda bir şeyler karalarken ve neredeyse 4 yılınızı duvara çarparak geçirmiş ve halinizden memnunken kimseye zararınız yokken yazdıklarınızın muhattabı bu durumdan bile rahatsızlık duyuyor.Zaman bu kadar kıymetliyken kendi şahsınız bu kadar değerliyken neden kendinizi ve değerinizi bir insanın sizden vazgeçmiş olmasıyla tartıyorsunuz.Bazı hikayeler tamamlanmamış değildir o kadardır ve bitmiştir.Siz bir başkası hayatınızda olmayınca değersiz olmuyorsunuz.Ya da o sizi terk ettiği için vicdansız değildir.Ya da onun size giydirmesiyle değersizleşmiyorsunuz.Hayatta olan ve sizi düşünce ve duygularınızı ifade etmek konusunda bile sınırlamaya yetkin gören birine nasıl bu kadar yetki veriyorsunuz.Tekrar özür diliyorum ama bende böyle bir durum yaşamış ve sonradan uyanan biri olarak size bunun hayatın akışını dengesini ve şahsınızı hiçe sayan bir duygu süreci olduğunu söylemek istedim.Bunu kendinize yapmayın lütfen.İnanın hayatınızda nasıl ki o hikayeyi kendiniz kurduysanız yeni hikayeler de kurabilirsiniz.Ciddi şekilde koşullanmışsınız.Hayatın sizi bu kadar incitmesine müsaade etmeyin.Kendinizi affedin.

    Liked by 1 kişi

  2. Yorumunuz otomatik olarak istenmeyen klasörüne düşmüş. Sebebini bilemiyorum. Geç onayladığım ve geç cevap verdiğim için kusuruma bakmayın lütfen… Yazdıklarımın muhattabının rahatsızlık duyup duymadığını inanın bilmiyorum ve umursamıyorum. Zaman ciddi anlamda kıymetli ancak zamanın kıymetini bilmiyor değilim. Kendimi değersiz görmüyorum; aksine üzüntüm duygularımın zamanında değersiz görülmesine… Hikayelerin tamamlanıp tamamlanmaması konusuna gelince. Belki de hikaye bile değildi. Ben değersiz, o vicdansız bile değildi. Bunların da farkındayım. Ama bir şeylere koşullanmak konusunda şunu söyleyebilirim. Evet koşullandığım için kimseyi hayatıma sokmadım. Ama koşullanma sebebim, tekrar tekrar aynı şeyleri yaşayıp yıpranacak olacağımı düşünmek. Belki olmayacağım; ama olacağımı düşündüğüm için böyle davranıyorum. Kimse vicdansız değildir.

    Beğen

  3. Dikkate alıp yorumladığınız için teşekkür ederim.Akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan bir adam varmış.Uzmanlar ne yaparsa yapsın yaşadığına inanmıyormuş.Sonra ona “Ölüler canlılar gibi değildir,kanamazlar. Öyle değil mi ?”diyorlar.”Evet,ölüler kanamaz “diyor.Sonra parmağında ufak bir kesi açıyorlar ve kanamaya başlıyor.Bak,sen yaşıyorsun,ölü olsan kanamazdın diyorlar.O da “lanet olsun ölülerde kanarmış”diyor.Yani biz bir şeye inanıyorsak bunun aksini kabul etmekte çok dirençli olabiliyoruz.Ben kendi yaşadıklarımdaki ortak noktalarlardan dolayı koşullandığınızı düşünüyorum.Tabi bunu kabul edersiniz etmezsiniz bu sizin kanaatinizdir ve hayat sizin ve sizin seçimlerinizle şekillenir.İçimden geldiği için fikrimi belirtmek istedim.Nazikçe yargılamadan cevapladığınız için ayrıca teşekkür ederim.

    Liked by 1 kişi

  4. Akli dengem yerinde buna inanıyorum 😊 Ne okuduğunu bilmiyorum ama ifade şeklin çok güzel.

    Beğen

  5. Aceleyle yazdım ve sizin ben deli miyim ya da akıl hastası mıyım diye düşüneceğinizi tahmin etmiştim.Ben sadece duygularınızı ve düşüncelerinizi görmemekte ve aksine inanmakta ısrarcı göründüğünüzden dolayı o örneği verdim.Hem deliler akılsız değillerdir.Akıllı dediklerimizin de deli olup olmadığını bilemeyiz.Teşekkürler😊

    Liked by 1 kişi

  6. Yok deli değilim. Hele akıllı hiç değilim. İnan bana ne saplantı, ne takıntı ne de başka bir şey. Güzel yorumların için ben teşekkür ederim 🙏🏻

    Beğen

  7. Bilemiyorum.Hayat çok karmaşık.Diğer insanları izliyorum.Çok sıradan çok yüzeysel düşünüyorlar.Ne istediklerini biliyorlar.Tersi oldu mu kolaylıkla vazgeçiyorlar.Hayatları çok daha konforlu.Sonra dönüp kendime bakıyorum.Çok girift düşünen,çok takan ve çamura batmış gibi hissediyorum.Ne zaman bir yerde çok düşünen birini görsem benim durumuma düşmesin diye kelimelerimle çekip çıkarmaya çalışıyorum.Sanki kendime bir hal çağre bulmuş gibi başkası da benim durumuma düşmesin diye laf ediyorum.Bir yer var oraya düştüğünüzde çıkamıyorsunuz.Sonucu da hiç iyi bitmiyor.Tıpkı beni bekleyen sonuç gibi.

    Liked by 1 kişi

  8. Güzel sonuçlar için başlangıçlar lazım. Ama her başlangıcın sonu da güzel bitmeyebiliyor. Belki de son dediğimiz şey bize çirkin geliyor. Aslında o son güzel bile olabilir. Neden biz onu çirkin görüyoruz ki? Değil mi ama 😊

    Beğen

  9. Son dediğin yeri başlangıç olarak görmek yeniden başlayacağına inanmak ringde ağzı burnu dağılmış bir insanın yeniden dimdik ayağa kalkması kadar zordur.Bu sadece filmlerde olur.Onun iyileşmesi gerekiyor.Bunun için de ihtiyacım olana sahip değilim.

    Liked by 1 kişi

  10. İhtiyacımız olana hangimiz sahibiz. 🙏🏻

    Beğen

  11. Senin sahip olmak istediğine bir başkası her zaman sahiptir.Bu döngüde tüm istekler sahiplenilmiştir.Denge içinde dağılmıştır.Sen başkasında her şeyin var olduğunu düşünürsün ama onun da bir eksiği vardır.Ama bu senin istediğine onun sahip olduğunu ve seninde sahip olamayacağın gerçeğini değiştirmiyor.Sancılı bir süreç.

    Liked by 1 kişi

  12. Dediğin şekilde bakarsak fazla sancılı olur. Ben biraz daha iyimser bakmak istiyorum. Evet şu an sahip olmak istediğime sahip değilim. Ama ona sahip olamayacağım anlamına gelmiyor benim için. Bir gün sahip olacağım. Sadece o gün ne zaman onu kestiremiyorum.

    Beğen

  13. “Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.”Ben o ota talibim galiba.Ve o yara da.Umarım hayat gittiğiniz hiç bir yerde sizi incitmeden devam eder.İyi günler.

    Liked by 1 kişi

  14. Kimseyi incitmesin… 🙏🏻

    Beğen

Lütfen bir cevap yazın.

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close