Yazmadan duramayacağım… Çok fazla uzatmayacağım, ancak içimde kalsın istemedim. Bizim Türk kadınlarının şu tripleri yok mu insanı çileden çıkarıyor gerçekten de.
Bugün yine işe giderken İstiklal caddesinde her zamanki gibi yaşadığım olaylardan biri başıma geldi. Sadece komik olduğu için dile getirmek istiyorum. Aslında benim başıma gelmedi sadece gördüğüm bir durum bu. Eminim ki herkes de bu tip komediye gün içinde onlarca kez şahit oluyordur…
Neyin havası bu ablacım? Ego’ya bakar mısınız? Elinde son model denebilecek türden telefona benzer hayvan kadar bir alet. Kulağına doğru götürüyor… Üstünde en alttan saçlara kadar hesaplar isek 1500 – 2000 TL arasında çul. Bu arada saçlar fönlü, ya da maşalı. Muhtemelen evde o Philips’in düzleştirici maşalarından kullanmıştır saatlerce. Burun desen uzaydaki uydularla iletişim kurar gibi bir seviyede. O kadar yukarıda yani. Ses tonunu ve konuşma şeklini malesef yazamayacağım… Sesim güzel değil çünkü.
Ablamızın etrafa bir bakışı var, dersin ki; “Ablamız galiba Taksimi yeniden yapılandıran belediyenin taşeron firmalarının sahibi de kontrole gelmiş…” Ama bir gariplik var? Bu hava pompası ile hava basılmış kendini güzel sanan 1.50 boyunda ve kalça ebadı da 150cm olan; sırf giyimi kuşamıyla kendini bişey sanan ablamız, gariptir ki beğenmediği, trip attığı insanlarla aynı otobüste yolculuk ediyor…
Güzel giyinmek, elinde son model telefona benzer aygıtlar tutmak bu kadar mı insanı havalı bir duruma sokar. Hiç mi aynaya bakmıyorsun be kadın…
Dedikten sonra kendi kendime gülüp geçtim ve şöyle 50 metre yürüdüm yürümedim karşıma; bebek desen bebek bile o kadar güzel değil, melek desen görmediğim için birşey diyemeyeceğim türden bir kadın çıktı. Daha doğrusu karşıma çıkmadı; karşıdan yürüyor. İstiklal caddesi işte, ne beklersin yürü dur… Karşıdan benim yönüme doğru geliyor. Rus olduğu bariz belli. Uzun ve ince. Sarışın ve renkli gözlü. 1.80 rahat var. Tam vücut ebatlarını yazamayacağım o kadar inceleme fırsatım olmadı. Ama ister istemez onu gören herkes, bön bön bakıyor… Ben de o duruma düştüm haliyle… Ama bu bebek – melek karışımı ablamız trip atıp, uzaydaki uydularla burnunu iletişime sokmak yerine insanların yüzüne bakıp minik bir gülümseme atıyor…
Kendi kendime söylendim durdum. Rabbim bu yabancı insanları mütevazı olması için mi yaratmış. Bizim ablamızla bu Rus ablamızı yan yana yürütsek acaba bizim şu NASA ile iletişim kuran ablamız ne durumlara düşerdi? Kesin yine hava atardı “benim burnum uydularla iletişim kuruyor” diye…
Neyse uzatmayacağım dedim uzattım durdum. Ama son söz olarak şunları söylemek istiyorum; 3-5 bin liralık yürüyen balonlara sadece gülüp geçiyorum. Atalarımız demiş ya; eşşeğe altın semer vursan eşşek yine eşşek’tir.
3-5 bin lirayla hava atmaya kalkmayın ey gerizekalı milletim. Önce adam olun…