
Hemen bir itirafla başlamam gerekiyor… Yine büyük bir eseri okumaya çok geç başlamışım. Neden böyle güzel kitapları okumakta gecikiyorum? Semerkant; Amin Maalouf. Biliyorum, biliyorum geç kaldım. Kitap çok güzel akıyor… Bitirmedim ama bitmemesi için de dua ediyorum. Neyse, konumuz bu kitap değil. Konum şiirler. Tabi konu şiirler olunca Ömer Heyyam’ın Rubai’lerinden bahsetmemek olmazdı değil mi?
Bahsetmeyeceğim. Evet yanlış okumadınız; bahsetmeyeceğim. Ne haddime çünkü.
2019 yılında şiirlere daha fazla sempati duymaya başladım. Hatta o sene bir sürü eser alıp okudum. Özdemir Asaf, Cemal Süreya, Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı Tarancı ve hatta eski ozanların derlemeleri sevda şiirleri bunlarla da bitmedi Brecht’in bile kitabını (şiirlerinin derlemesi) alıp okudum. Buna sebep olan kadına selamlarım olsun tekrar. Ne söylemiş Cahit Sıtkı Tarancı;
Bir sen, bir ben, sevgilim, bir de bu bahar,
Neyleyim sen güzelsin, bende gençlik var…
Ölüm gibi mukadder bir yol ki bu aşk,
Ucu ta Leyla ile Mecnun’a çıkar…
O kadın bir dönem beni şair bile yaptı siz düşünün artık… Öyle bir sevgi ve özlemdi benim ki.
İşte Semerkant okurken ve Ömer Hayyam kadar olmasa da kırmızı şarabı ayrı bir seviyorken buraya bir kaç şiir bırakmamak olmazdı diye düşündüm… Ardından düşünmeye devam ederken Özdemir Asaf yetişti bana;
Geleceğim, bekle dedi, gitti…
Ben beklemedim, o da gelmedi.
Ölüm gibi bir şey oldu…
Ama kimse ölmedi.
Zaten kim kalıyor ki gerçek sevgiyle yanınızda; hangi sevgili söyleyin bana? Sözler uçup gidiyor uzaklara, yok oluyor hafızalarda. Behçet Necatigil bile ne söylemiş;
Hani bir sevgilin vardı,
Yedi sekiz sene önce.
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce…
Sokakta ayaküstü
Konuştuk ordan burdan,
Evlenmiş, çocukları olmuş,
Bir kız, bir oğlan…
Bakıyorum tüm şairler hep aşk meşk yüzünden yazıp çizip durmuşlar. Haklarını da yememek lazım memleket hasreti ya da acısı da çoğuna güzel eserler karalatmış. Ama sonunda hep bir sevdicek var… Baktım ki dünyanın her yerinde bu böyle; yaşamının büyük çoğunluğunu Midilli adasında geçirmiş Sappho ne demiş;
Birden seni görsem,
feleğim şaşar,
dilim tutulur…
incecik bir yalım
yalar geçer tenimi,
gözüme perde iner,
kulaklarım uğuldar,
tepeden tırnağa
tere batarım…
baştan ayağa sarsılır gövdem,
kuru otlar gibi sararıp solarım,
seni gördüğüm an
öleyazarım…
Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi şairi dinlerseniz dinleyin… Şiirler bir başka güzeldir. Hepsi kalbin en derinlerine saplanan görünmez bıçaklar misalidir. Ben Semerkant kitabımı okumaya devam edeceğim. Bu yüzden son sözü Ömer Hayyam’a bırakıyorum;
Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin;
Şimdi, çekil önümden, diye ferman edersin…
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez;
Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?
Kalın sevgilerle…
Dizeleri yazmaya iten hangi duygu olursa olsun naif bir mısranın yeri hiçbir şeye benzemez gibi geliyor bana. Şiiri seven, onunla her ne zaman olursa olsun kucaklaşan her kalbin de naif tarafının baskın olduğuna inanırım. Şiirde kalın, sevgiyle kalın.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok güzel özetlemişsiniz. Size katılıyorum. Şiiri seven insanların naif tarafı her zaman daha baskın oluyor. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Şiirle kalın, sevgi hiç eksik olmasın hayatınızda…
BeğenLiked by 1 kişi