Samatyada ekip toplantısı…
Teras katında, gün batımının o eşsiz güzelliği. Akıl almaz renk tonlarının deniz mavisinin üzerindeki dansı…
Çalgı sesleri eşlik ediyor güzel sohbetlere.
Onbir kulübün yöneticisi bir arada… Bir de bölge müdürü.
Laf lafı açıyor.
Her yönetici kendi kulübünde yaşadığı akıl almaz olayları anlatıyor kahkahalar eşliğinde…
Kadehler birbirine tokuşturuluyor, “şerefe, güzelliğinize” nidalarıyla…
Sonra sandalye kapmacalar başlıyor…
Uzaktakilere yakın olmalar, yakındakilere uzaktan hoş gelmeler…
Herkes güzel, muhabbet güzel…
Düm tekler geliyor, gıygıylar geliyor…
Bahşişler atılıyor, daha da bir güzel çalıyorlar…
Zaman su gibi akıp gidiyor.
Öpüşüp selamlaşmalar…
Yolcu yolunda gerek…
Bir taksiye el işaret yapıyorum; “ah be amcacım bu saatte senin takside şöförlük neyine…”
Sessiz sedasız bir amca, öylece.
Tabii dubleler yudum yudum gidince keyfim de bir o kadar yerinde.
Keyfim yerinde, kalbim bambaşka yerde…
Amca açıyor radyoyu, gecenin sessizliğinde…
Ümit Besen saplıyor hançeri, sanki önceden prova edilmişçesine…
“Nikahına beni çağır sevgilim…
İstersen şahidin olurum senin.
Bu adam kim diye soran olursa;
Eski bir tanıdık, dersin sevgilim…”
“Hayaller kurardık, biz yıllar önce…
Hiç yoktu hesapta, ayrılık bizce.”
Beyazlar içinde görmeyi nasıl da hayal etmiştik yıllar yıllar önce…
Melekler kıskanırdı bilirdim; seni bir görse.
Bu saatten sonra uyku girer mi gözlerime.
