Beklerim Günüm Gelecektir Nihayet

Yine sevdiğim bir şarkı sözüyle başlık attım yazıma… Fotoğraftaki sinematik filtreyi de beğenmedim. Çok grenli ve yaşlı göstermiş beni. Ama nedense karanlık tonları hep sevmişimdir…

Son yirmi günüm akıl almaz derecede problemlerle boğuşmaca şeklinde geçip gitti. Sadece benim değil tüm ekibimin başı çok şişti. Boştan sebeplerle, saçma sapan işlerle boğuşup durduk. Sanki hayat Alis Harikalar Diyarıymış gibi, hayatımızda problemler eksikmiş gibi, koca yirmi günü nasıl sancılı geçirdik anlayamadım.

Buralara ne yazacağımı dahi bilmiyorum. Neye odaklanacağımı, konuyu nereye bağlayacağımı kestiremiyorum…

Bu akşam kulüpten eve dönerken, hani şu sevimli kediciğin fotoğrafını çektiğim o güzel sokaktan yürürken aklıma sinema filmlerine merak sardığım çocukluk günlerim geldi. Tabii kulaklığımda çalan müziklerin eski şarkılar olması da buna sebep olmuştur eminim.

Babam; (nam-ı diğer Kardinal bey, ya da Yüksek Şatodaki Adam, ya da Escobar… Bu lakaplar bana para ateşlemesine göre değişiyor… Bir gün belki bu konuyu da irdelerim.) o zamanlar eve bir dekoder getirmişti. Siyah bir kara kutu. Evet yaşlı olanlar bilirler. Cine 5 kutusu. Televizyonu bambaşka bir hale getiren o meşhur kutu. Neyse bilen bilir, muhteşem filmler, kanallar bla bla bla… Eve dönerken yolda Cine 5 kutusu gelmedi aklıma merak etmeyin. Bu aboneliğin bir de dergisi vardı. Adresinize gelir, aylık Cine 5 kanalında yayınlanacak filmlerin dizilerin bildiğiniz tanıtımları falan olurdu.

İlk okul yıllarım olduğunu çok net hatırlıyorum. Derginin kapağında Sharon Stone’un Michael Douglas’ın sırtına tırnaklarını geçirerek verdiği bir poz vardı. Meşhur karanlık mavisi tonlarında bir film afişiydi diye düşünüyorum. Belki yanlış hatırlıyor da olabilirim. Ama zaten Temel İçgüdü’nün tonları da koyu mavi, açık mavi, siyah üçlemesidir. Sharon ablamızın beyaz elbisesiyle…

Dergiyi elime alıp annemin yanına gidip; “Anne bu film nasıl güzel mi? İzlemek istiyorum bu filmi” diye kapağı kadının suratına doğru tutmuştum. Annemin cevabı kısa ve netti. “Sana göre değil o film” Bu sahneyi yolda yürürken neden ve nasıl hatırladım hiç sormayın. Ben de söz dinleyip yıllarca Temel İçgüdü’yü seyretmemiştim. Nasıl bir bilinç altıysa, bana göre değilmiş demek deyip yıllarca o filmden uzak durmak…

Tabii filmlere olan merakım bitmemişti ve her filmi izlemeye çalışmış, anlamış veya anlamamış; bir şekilde film repertuvarımı da zamanla geliştirmiştim…

Temel İçgüdü hakkında bir iki kelime etmem gerekirse; benim için filmin en önemli öznesi kesinlikle buz kıracağıydı. Sharon Stone’un sorgu sahnesi değildi… (Ergenlik döneminde her ergen gibi tabii ki sorgu sahnesi çok defa tekrar tekrar izlenmişti. Çünkü bilimsel yaklaşımlar ve problem çözmede memurların bakış açıları bizler için çok önemliydi…) Ancak ne var ki buz kıracağı sahneleri, olgunluk çağlarımda benim daha çok hoşuma gitmişti. Çok fonksiyonel bir aletmiş demiştim kendi kendime.

Gelelim Florya yollarında kulaklıkla yürürken aklıma gelen bu saçma sapan anıların sebebine… Kulağımda Emre Altuğ’un Aşk-ı Kıyamet şarkısı çalıyordu. Bu arada şarkı da 2004 yılında çıkmış. Ben nasıl 90’lara dönmüşüm bilinmez. Hangi eski parçayı dinlesek 90’lara dönüyoruz. Ya da dönmek için sebep arıyoruz… Neyse sebep demişken evet Emre Altuğ dinliyordum… Eski parçalar güzeldi. Keyifliydi…

Çok problemli yirmi gün geçirdim… Fırsat buldukça buralara bir şeyler karaladım. Zaman buldukça spor yaptım. Dışarıya çıkıp dolaştım, bilmediğim sokaklara girdim çıktım… Arkadaşlarımla buluştum, kendimi kitaplara kaptırdım… Düşündüm, boş boş duvarlara baktım. Zor geçti ama geçti işte bir şekilde…

Sonra alışma süreci geliyor… Alışıyorsun.

Ardından da unutuyorsun…

Geride hayallerinle yola devam ediyorsun…

Son olarak Haruki Murakami’nin son kitabı Şehir ve Belirsiz Duvarları’ndan bir alıntıyla yazıma noktayı koyuyorum…

Herkes bir şeyleri, birilerini arzular… Arzu etme tarzı farklı olsa da.

Sevgilerle.

Lütfen bir cevap yazın.

search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close