Ve Hayat Böyle İşte…

Vazgeçmek zor değil mi?
Evet öyle, Bill.

Meet Joe Black filminden bir replikle başlamak istedim… Sevdiğim filmlerden biridir. Ölüm kendine beden bulur. Yakışıklı Brad Pitt’in bedeni. Daha doğrusu Joe… Tüm insanların en büyük korkusu, göreceli kusursuz bir bedende…

Onur Susan Blog… Düşüncelerim ve Ben. Yıllardır süregelen yazılar. Çoğu zaman saçmalıklar, duygular, kısa notlar, şunlar bunlar…

Bazen; geceleri yastığa başımı koyduğumda, mükemmel bir sesim olsaydı da şarkı söylediğimde insanlar büyülenseydi diye düşünüyorum… Bazı geceler yastığa başımı koyduğumda, öyle bir şiir yazsaydım ki, okuyanın kalbinde fırtınalar koparsaydı diye düşünüyorum… Bazı geceler yastığa başımı koyduğumda, ben neden Füsun ile Kemal’in aşkı gibi muhteşem bir roman yazamıyorum diye düşünüyorum. Bazı geceler başımı yastığa koyduğumda, tavan neden dönmeyi bırakmıyor diye kendi kendime gülüp duruyorum…

Herkesin bu hayatta bir amacı var. Kimi henüz o amacı bulamadı, kimimiz amacımızı bulduk ama hala ona ulaşmak için o yolda yürümeye devam ediyoruz, kimimiz de hayatın anlamını buldu, okeye dönüyor…

Benimse en büyük hobim içimden geldikçe yazmak oldu… Okumak, dinlemek, araştırmak, spor yapmak bla bla bla… Evet bunlar hep vardı, ama yazmak; elimden geldiğince karalamak meditasyon yöntemlerimden en bilindik olanıydı… Gel gör ki, geceleri hayalleri kurulan o sesi büyüleyici müzisyen de olamadık, aşkları dillere destan olacak karakterler de yaratamadık, bir dörtlükle kara sevdanın tanımını da yapamadık… Binlerce üyesi olan, kalabalık bir eğitmen kadrosuyla aksiyonu asla son bulmayan bir spor merkezinde yönetici olabildik… Hep söyledim yine tekrar edeyim; işim mükemmel bir iş. Getirisi mükemmel olmasa da, geriye kalan bir çok şey kesinlikle inanılmaz iyi….

Düşüncelerim ve Ben. Ya da Yaşadıklarımı Kelimelere Dönüştürdüğüm Mekan. Eskiden böyle derdim sayfamda. Sonuçta baktığımızda yaşadıklarımı yazıyorum her zaman… Yıllardır… Her yazı, her cümle, her sesleniş bir duygunun ifade şekliydi onlarca yıldır. Hep Onur’un bir seslenişi oldu burası, benim küçücük mütevazı dünyama. Dünya çok büyük, ama benim dünyam hep fotoğraflardaki gibi; bir bakışta her noktası gözüken haldeydi. Hiç görülmemiş yeri yoktu. O kadar küçüktü ve netti…

Bir düşüncelerim vardı dile gelen, bir de ben vardım o düşüncelerin arkasında gizlenen. Diyorum ya işte; Düşüncelerim ve Ben. Bir tane haykıran, yırtınan, sürekli savaşan Onur; bir diğeri de tüm bunları kelimelere döken Onur…

Arada sırada öyle eskilere gidiyorum ki bu sayfalarda; neler yazmışım, neler söylemişim ben bile şaşırıyorum okurken… Zaman bu kadar mı hızlı geçiyor diyorum o satırları yeniden okurken, hissederken. Onur nasıl bu kadar cesaretli olabilmiş ya da Onur daha kendini ne kadar yerin dibine sokabilir dedim kaç defa okurken bazı satır aralarını, yazıları, başlıkları… Bazen de güç, cesaret böyle bir şey demek ki dedim yine aynı satırları okurken, tekrar o anları düşünürken.

Hep iki Onur vardı hayatta. Bir tanesi aklından, kalbinden geçenleri cesurca aktaran, öteki de sessiz ve sakin hayatını yaşayan. Aslında sessiz sakin olan hala hayatı sorgulayan… Sakinliğinin ardında binlerce soruyla boğuşan ama hala doğru cevabı bulamayan… Öteki Onur’sa cehennemin en alt katında alev alev yanarken bile cesurca haykıran, bundan daha acı veren ne olur ki diye her şeyin farkında olan…

Zaman öyle hızlı akıyor ki… Mart ayı bile yakında son bulacak. Koca üç ay nasıl geçti diye düşünüp dururken; ne yaşadım ben bu süre zarfında; elde, kalpte ne var diye sorup duracağız yine kendi kendimize biliyorum. Serzenişlerde bulunacağız. Hayıflanacağız. Sevineceğiz, üzüleceğiz… Mutlu edeceğiz, kalp kıracağız. İşin özü, insan olarak hayatı yaşayacağız. Peki doğru cevabı bulacak mıyız?

Vazgeçmek zor değil m? Neyden, kimden vazgeçtiğine bağlı olarak değişir. Sezen Aksu öyle bir söylüyor ki Vazgeçtim diye. Üstüne tek bir kelime bile etmek ne haddimize. Düşünsenize; bir Onur vardı yıllarca Vazgeçtim şarkısını dinleyemeyen… Giriş tınılarında bile kendini kaybeden… İşte o günlerden bu günlere… Zaman öyle hızlı akıyor ki, unutulmaz denen şeyler unutulmasa bile kendini kabullenişlere bırakıyor…

Vazgeçmek çok zor, biliyorum. Ama nasıl geçtiğini bilmiyorum. Ya da bilmek istemiyorum. Bir Onur yine kendini o alevlere doğru bırakırken, diğer Onur ise kabuğuna çekilmeye, sessizliğe bürünmeye hazırlanıyor. Hayatın doğru cevabını bilen acı çekerken, diğeri sessizce onu seyrediyor.

Ve hayat böyle işte sevgili dostlarım…

İsimler, özlemler, hayaller, beklentiler, sevinçler, hüzünler.

İsimler…
Kalbe iyi gelenler, kalbe acı verenler…

Özlemler…
Geçmişe gömülenler, geleceği şekillendirenler…

Hayaller…
Gerçekleşenler, gerçekleşmeyi bekleyenler…

Beklentiler…
Her zaman hüsranla bitenler…

Sevinçler…
Cenneti getirenler…

Hüzünler…
Gerçeği gösterenler…

Vazgeçmek zor değil mi ?
Evet öyle, Bill.

Ve Onur’dan selam olsun son bir kaç cümle ile buradan şu satırları okuyanlara, okumayanlara…

Bir beden vardı; gözleri huzur veren, sözleri yürek yakan… Nefes alıp veren, fakat ruhu olmayan.

Kalın sağlıcakla.

Lütfen bir cevap yazın.

search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close