
Başlığa birazdan geleceğim.
Fotoğraftaki ufaklık benim… Nişancada oturduğumuz evden bir fotoğrafım. İlk okul yıllarım olduğunu düşünüyorum. Saf bir gülümseme değil mi? Çocukken hepimiz böyle saf ve temiz değil miydik? Sonra ne oluyor da değişiyoruz? Çarşılarımıza pazar mı arıyoruz? Neyse, birazdan geleceğim bu konuya…
Blog sayfamda takipçi sayım artmaya başladı. Biliyorsunuz burası benim hatıra defterim gibi. Son yazımda ne demiştim; bir delinin hatıra defteri misali… Takipçi kasmak, yorumlarla dolup taşmak ya da bir şey kanıtlamak derdim yok… Yazdıkça huzur buluyorum. Şimdi buraya da bir açıklama ekleyeyim…
Evet blog sayfamda ciddi takipçi ve ziyaretçi artışım olmaya başladı. Ancak beni seven, sayan, yakın uzak kişiler de girip bakıyor biliyorum. Çok değer verdiğim biri geçenlerde yine mesaj yağmuruna tuttu beni. Sövdü durdu… Yok ben yine yıllar önceki kadına yazılar yazıyor muşum, yok onu hala unutamamışım yok bilmem ne… Kızdım tabii. Ben kimseye özel hayatımı anlatmıyorken, ailemle bile hiçbir şey paylaşmıyorken, insanlar nasıl olur da kimin hakkında yazı yazdığım kanısına bu kadar net bir şekilde varabiliyor? İnanılmaz geliyor bana bu. O kadın hakkında yazmıyorum. Yıllar önce onu çok ama çok sevdim. Ve bitti… Keşke bitmeseydi dedim, ama bitti. Umarım şimdi çok ama çok mutludur… Kime yazdığımı, ya da birilerine yazdığımı kimse bilemez ve tahmin edemez. Bilmesi gereken de bilir. Buna adım gibi eminim.
Fotoğraftaki yumurcak, tatlı mı tatlı yumurcak ne oldu da çarşısına pazar arayan biri oldu? Nasıl da gidiyor insanlardan bu masumluk ve saflık…
Allah Senin Çarşına Pazar Versin cümlesi nereden geldi aklıma sormayın… Anlamını araştırdım. Daha doğrusu Google’a sordum, gerçekten ikna edici bir açıklama bulamadım. Mal alım satımıyla ilgili yorumlar falan gördüm. Ekşi sözlüğe baktım, orada da garip garip yorumlar buldum. Anlayacağınız bir türlü işin içinden çıkamadım…
Hiçbir zaman çıkarcı biri olmadım. Bu kadar net olmama şaşırmayın. Nefret ettiğim belli başlı konular vardır. Özellikle mal mülk, siyaset, para pul en nefret ettiğim konular oldu. Öyle küçük şeylerle mutlu olan bir insanım ki; bir kitap ve kahve bana öyle büyük hazlar veriyor ki… İşte benim içimdeki o masum çocuk hiç gitmedi. Fakat bunu kelimelerle nasıl anlatabilirim ki? Ne kadar inandırıcı olabilir? Asla olmaz. Biliyorum. Ama bazı şeyler fedakarlık istemez mi? İşte bizim hayatımızda kaybettiğimiz en önemli şey belki de fedakarlık… İnanın bunu da bilmiyorum. Böyle olduğunu kanıtlayamam.
İçimizdeki o çocuk? Nereye gitti? Hayat bizi nasıl yıprattı? Çok mu iyi oldu olgunlaşmak? O çocuğu kaybetmek…
Eğer çarşımıza pazar aramak iyi bir şeyse, size can-ı gönülden söylüyorum; umarım herkesin gönlüne göre olur o çarşılar pazarlar… Eğer ki kötü bir şeyse; umarım kimse size böyle bir şey söylememiştir; umarım kimseden ömrünüz boyunca böyle bir söz duymazsınız…
İlk yazda bitti telaşım;
Alnımda hep kavga duruyor…
Vakitsiz, hırstan mı?
Bahardan mı yoksa aşktan mı?
Kalın sağlıcakla…