Allahıma Kitabıma Bit

Ve tam tahmin ettiğimiz gibi. Önce tülün arkasında bir karartı belirdi. Üstü çıplak ve saçlarını her yaz olduğu gibi bu yaz da kazıtmış Barbi camın arkasında belirdi.

  • Ya Barbi; girmesek mi şuraya? Şimdi mahalleden teyzeler falan laf söyler.
  • Oğlum özel timcilik oynuyoruz. Kimse bir şey diyemez.
  • Barbi iyi güzel söyledin de, birbirimize sıkmak yok bak. Bu boncukların nasıl acıttığını az önce gördün.
  • Onur biz sana boşuna süt demiyoruz ya. Ne olacak gelse eline koluna? Kız gibisin be. Bir emziğin eksik ağzında.
  • Sıkayım mı bacağına bir tane görürsün kızı erkeği. Camdan içeri kaçarken böyle demiyordun ama.
  • Çok acıdı oğlum tam kolumdaki yaraya geldi.
  • S..tir lan. Sallama…
Yerlerde boncuk aramak en keyifli aktivitelerimizdendi…

Bu aralar şu boncuk atan tabancalar çok revaçtaydı. Ne yapayım ben de zırladım, harçlığımdan da biraz ayırdım gittim ve “morartıcı” lakaplı; renkli minik boncuklar atan bu tabancalardan bir tane aldım. Babaannemin bahçesindeyken genellikle duvar aralarından çıkan kertenkelelere sıkıp duruyordum. Hem bu şekilde nişancılığımı geliştiriyordum, hem de duvardan seken mermi falan olursa yeniden alıp şarjörün içine takıyordum. Çünkü bu lanet olası boncuklar da parayla satılıyor. Sonuçta öğrenciyim, bir tanesi bile çok değerli benim için. Zaten çoğu zaman mahallede çocuklarla beraber sokağın her köşesini tarayıp yerlerde boncuk var mı diye karış karış mıntıka temizliği yapıyorduk. Bazen bir yaprağın altından çıkardı o sarı boncuklar, bazen de kaldırımın görünmez bir köşesinden. Bir avuç dolusu olunca da hemen minik poşete o boncukları doldurur, tabancamızın şarjörü bitince topladığımız bu boncuklarla şarjörümüzü yeniden doldurur sokak ortasında savaşmaya devam ederdik…

  • Lütfü, bugün çift kale maç yok mu? Kuru falan nerde?
  • Bilmiyorum nerdeler. Akşam çift kale yaparız okulun bahçesinde. Daha erken.

(Süüüüüüüt mısır. Süüüüüüüüüüüüüüt)

  • Oğlum Muhammed küfür ettirme bana. Başlatma sütüne mütüne. Gelirsem yanına ağzını burnunu parçalarım.
  • Tamam be Onur. Sen de alışamadın gittin sana süt denmesine. Sütsün işte oğlum kabul et. Akşam ezanı okunuyor hemen eve dönüyorsun. Sonra da beni maça çağırmıyorsunuz diyorsun.
  • İyi de ben ne yapayım. Babaannem köşeye çıkıp sesleniyor. Sıkıyorsa gitme de gör. Barbi evde midir acaba? Çağırsak mı?
  • Bilmiyorum ki.
  • Çağıralım ya. Şu tabancalarla savaş yaparız yine.
  • İyi dur bakalım. Benim fazla boncuğum yok ama.
  • Bende var. Daha yeni aldım iki poşet kırtasiyeden. Barbi’den de isteriz. Bir yerlere gizlenir olmadı yoldan geçenlere sıkarız.
  • Tamam haydi seslenelim Barbiye.

Çınar ağacının hemen altındaki çeşme bizim sohbet mekanımızdı. Çocuklarla beraber orada toplanır, kimi zaman çekirdek çıtlatır, kimi zaman cips yer bol bol sohbet eder dururduk. Mahallemizin abileri bile yeri gelir bizimle beraber otururlar şen şakrak saatlerimizin su gibi akıp gitmesine şahit olurlardı. Çeşme, mahallemizdeki o görkemli çınar ağacından sonraki en önemli ikonlardan biriydi bizim için. Sadece sohbet muhabbet değil, kimi zaman tek kale maç için bir kale, kimi zaman yerden yüksek oynamak için bir yükselti, kimi zaman da susuzluğumuza derman olan bir musluk… Boşuna Yeniçeşme demiyorlardı bu semte. Ve bu çeşme gerçekten bizim huzur mekanımızdı.

Barbaros’un evi çınar ağacının 50 metre ötesindeydi. Cama çıksa seslenecektik ama o kesin abisinin Metallica CD’lerini dinlemeye koyulmuştur. Ya da yine bilgisayar karşısında oyun oynuyordur. Fakat biz Lütfü ile beraber Barbi’ye seslenmeden önce ona güzel bir oyun oynamaya karar verdik. Planımız şu şekildeydi; Ben camın altına gelip barbiye seslenecektim ve o sırada Lütfü bir aracın arkasına gizlenip Barbi cama çıkınca ona tabana ile boncuk sıkacaktı. Eğer kafasına ya da gözüne isabet ederse ayvayı yiyecektik çünkü kesin kaşı gözü morarırdı. Ancak vücuduna denk gelirse çekeceği o kısa acı bizim kahkahalarımıza sebep olacaktı. Bu arada bir şeyden çok emindik, barbi evin içinde her zaman yarı çıplak dolaşırdı. Yüksek ihtimal yine üstü çıplak olacaktı. Ve o şekilde cama çıktığında bizim için mükemmel bir hedef tahtası olacaktı.

  • Lütfü, haydi tabancanı al gel.
  • Tamam bekle eve gidip geleyim.

(Süüüüüüüüüüüüt. Onur, süüüüüüüt. Süüüütçü geldi hanıııım. Süüüüt.)

  • Lan Muhammed abin nerde? Sen bizim maçı izlemeye geleceksin akşam okulun bahçesine. Sana süt neymiş o zaman göstereceğim.
  • Abim yok. Babamla siparişleri dağıtmaya gitti.
  • Tamam söyle ona akşam maç yapacağız okulun bahçesinde. Kesin gelsin.
  • Tamam süüüüüüt abi. Söylerim.
  • S..tirme şimdi süt abini lan. Harbi döverim seni. Sıkıyorsa gelsene sen benim yanıma.

Ben ufacık çocukla laf dalaşına giriyorken Lütfü gelmişti bile. Şu ana kadar neden aklıma gelmedi tabancamı çıkarıp şu Muhammed’e boncuk sıkmak fikri bilmiyorum ancak Lütfü’nün elindeki tabancayı görünce birden beynimde şimşekler çaktı.

  • Lan Muhammed…
  • Ne var süüüüüüüüt abi.
  • Al aq süt sana. Seversin. (Pat pat pat!)

Iskalamıştım. Mesafe çok yakın sayılmazdı… Ama en azından cama geldi ve o ses bile Muhammed’in ürkmesine ve camdan içeri kaçmasına sebep olmuştu. Gerçi iki üç boncuğum heba olmuştu ama Barbi’ye sıkmak için şarjörde daha çok mermim vardı.

  • Onur şu fırlamayla çocuk oluyorsun be.
  • Ne yapayım elimde değil. Yanımda olsa boğacağım ama abisine dua etsin. Recep iyi çocuktur.
  • Haydi Barbi’yi çağırmaya.

Tabancalarımızı yine popomuzun üst kısmına, şortumuzun içine sıkıştırmıştık. Ve üzerini de t-shirt’lerimizle kapatmıştık. Ve Lütfü ile yan yana yavaş yavaş yürümeye başladık. Zaten mesafemiz çok kısaydı. 1dk bile sürmedi Barbi’lerin camının önüne gelmiştik. Barbi’ler ikinci katta oturuyorlardı. Aslında cama çıkarken yukarıdan Lütfü’nün gizlendiğini çok rahat görebilirdi ancak onu bir anlık dalgınlığa getirmem gerekiyordu. Lütfü hemen apartmanın karşısında kaldırım kenarına park etmiş bir Broadway’in arkasına saklandı. Ve tabancasının ağzına boncuğu sürdü. Şimdi sıra bendeydi…

  • Barbiiiiiii. Barbaroooooos? Tonkiniiiiiis.
  • Kız gibi bağırma be. Adam gibi bağırsana. Müzik dinliyorsa duymaz seni.
  • Ya abi sen gizlensene. Mahalleyi mi inleteyim. Bağırıyorum işte. Sen iyi nişan almaya bak.
  • Tonkinisssss. Lan Barbiiiiiiii. Aloooooooooo. Barbarooos.

Ve tam tahmin ettiğimiz gibi. Önce tülün arkasında bir karartı belirdi. Üstü çıplak ve saçlarını her yaz olduğu gibi bu yaz da kazıtmış Barbi camın arkasında belirdi. Camı araladı ve ben hemen onun dikkatini dağıtmak için konuşmaya başladım. Barbi  bana baktı ve “ Ne var oğlum bu öğlen sıcağında ne bağırıyorsun? “ dediği anda Lütfü tabancasıyla Barbi’nin olduğu cama sıkmaya başladı.

(Pat! Pat! Pat! Pat!)

  • Lan aq pusu kurmuşlar.
  • Ha ha ha ha. Sık lan sık. (Pat! Pat! Pat!)
  • Ahh! Kolum. Lan aq siz şimdi görürsünüz. Ahhhhh. Ananı…

Lütfü’nün sıktığı mermilerden biri Barbi’nin koluna isabet etmişti. Tabi Barbi yara aldıktan sonra hemen camı kapatıp içeri kaçtı ancak biz aşağıda kahkaha atmaya devam ediyorduk. Tabi hem gülüyor hem de Barbi’ye yeniden sesleniyorduk. Ancak hiç beklemediğimiz bir şey oldu o an. Barbaros bir anda camda elinde tabancayla belirdi ve saniyeler içinde camı açtı ve bu kez o yukarıdan bize sıkmaya başladı.

  • Öyle sıkılmaz böyle sıkılır lan! Alın lan şunu da. (Pat! Pat! Pat!)
  • Kaç aq kaç arabanın arkasına saklan.
  • Ne oldu lan korktunuz mu? Ödlekler.
  • Tamam tamam. Ateşkes! Barbi sıkma lan mermin bitecek.
  • Kolum morardı aq böyle şaka mı olur lan. Çok fena acıdı. (Pat! Pat! Pat!)
  • Tamam haydi sokağa gel. Savaş yaparız, yoldan geçenlere falan sıkarız biraz. Yeter sıkma boşuna.
  • Yok abi müzik dinliyorum gelemem. Ödevlerim de var.
  • Gel bee. Akşam maçta var. Kuru, Ömer, Hamdi, Mesut abiler falan da gelecek. Tam kadro çift kale maç yapacağız.
  • Tamam bekleyin o zaman. Kolum morardı be…

Barbi’de aşağı inince tabancalarımızın şarjörlerini doldurduk ve ne yapsak diye düşünmeye başladık. Önce tekrar çeşmeye gittik ve oturup biraz sohbet ettik. Aslında bir kaç kişi daha bulsak yine mahalle savaşı yapabilirdik ancak şu saatlerde kimsenin dışarı çıkmayacağını biliyorduk.

  • Şu Muhammed’e seslenip ona mı sıksak?
  • Yok lan, Recep’e ayıp olur. Sonra demesin neden kardeşime sıktınız diye.
  • İyi de o da bana durmadan süt diye seslenip durmasın.
  • Aaa. Aklıma ne geldi. Şu inşaata saklanıp yoldan geçenlere sıkalım mı?
  • Oğlum ben o inşaatın sahiplerini tanıyorum. Babaanneme falan laf giderse şimdi başım derde girer.
  • Bir şey olmaz. Kimse fark etmez bizi.

İnşaat bildiğimiz inşaattı. Tuğlalar, demirler, kumlar, çimentolar pislik, toz duman… Ne işimiz olacaktı inşaatın içinde bilmiyorum ama iki cephesi de açıktı. Arka tarafı boş arsanın olduğu bölüme bakıyordu. Oradan pek geçen olmazdı ancak ön cephesi direkt olarak yola bakıyordu. Ancak sıkıntı inşaatın giriş kapısının  cadde üzerinde olmasıydı. Bu da bizim kabak gibi inşaata girerken görüleceğimiz anlamına geliyordu. Ve eğer bizi gören olursa insanlara boncuk sıktığımızda kimliğimiz daha en baştan ortaya çıkacaktı. Bu riski üzerimize alamazdık. Bir çözüm bulmamız gerekiyordu.

Barbi’nin aklına güzel bir plan geldi. Özel timcilik oynayacaktık. Ana yoldan yürüyüp, boş arsanın olduğu tarafa geçecek ve sonrasınra patikayı aşıp, inşaatın arka kısmından kimsecikler görmeden içeri girecektik. Plan kulağa güzel geliyordu. Zaten inşaata girdikten sonra üst kata çıkıp cam boşluklarından yoldan geçenlere boncuk sıkacaktık. Tabi sadece insanlar değil, arabalar ya da motosikletler de olabilirdi. Bu arada yol öyle işlek bir yol değil. Hani bir araba geçerse bir sonraki için en az 10dk beklemek gerekecekti. Sonuçta sokak arası. Kaç tane araba ya da motor geçebilirdi ki. Bizim nihai hedeflerimiz diğer mahallelerde oturan küçük çocuklar olacaktı. Onlar geçerken boncuklarımızı üzerlerine yağdıracaktık. Zaten çoğu çocuk bizi tanımıyor olacaktı. Ki saklanacağımız için bizi görmeleri de zor olacaktı.

  • Şimdi beyler, ben özel timin komutanı olacağım. Beni takip edeceksiniz ve ben ne dersem onu yapacaksınız.
  • Ya Barbi; girmesek mi şuraya? Şimdi mahalleden teyzeler falan laf söyler.
  • Oğlum özel timcilik oynuyoruz. Kimse bir şey diyemez.
  • Barbi iyi güzel söyledin de, birbirimize sıkmak yok bak. Bu boncukların nasıl acıttığını az önce gördün.
  • Onur biz sana boşuna süt demiyoruz ya. Ne olacak gelse eline koluna? Kız gibisin be. Bir emziğin eksik ağzında.
  • Sıkayım mı bacağına bir tane görürsün kızı erkeği. Camdan içeri kaçarken böyle demiyordun ama.
  • Çok acıdı oğlum tam kolumdaki yaraya geldi.
  • S..tir lan. Sallama.
  • Tamam beyler ya, bırakın laf dalaşını da haydi çaktırmadan girelim şuraya. Akşam çift kalemiz var daha.
  • Haydi başlıyoruz o zaman.

Çeşmenin önünden elimizde tabancalarla inşaatın olduğu yere doğru yol almaya başladık. Barbi en önde, Lütfü arkasında onun da hemen çaprazında ben yürüyordum. Mesafe kısaydı. Ancak inşaatın ön kapısından girmeyecektik. Arkadan dolaşıp arsanın patikasının bittiği yerden giriş yapacaktık. Barbi kendini özel timliğe öyle bir kaptırdı ki, bir ara sadece elleriyle bize komutlar vermeye başladı. Ben de gaza gelip yolun karşısında gördüğüm bir kediye boncuk sıktım. Neyse ki isabet ettiremedim. Biz arsaya doğru yol almaya devam ederken Macide teyze yine evinin önündeki çiçeklerini suluyordu. Haliyle bizi gördü ve yaramazlık yapmamamızı tembihledi. Arsanın arka tarafına dolanıp içeri dalacağımız yeri gözümüze kestirdik. İnşaatın arka cephesindeki cam boşlukları içeri girmemiz için biçilmiş kaftandı. Ancak birimizin eliyle destek olması ve bizi yukarı ittirmesi gerekecekti. Burada en güçlümüz Lütfü devreye girdi. Eliyle önce en hafifimiz Barbi’yi ve ardından da beni yukarı ittirdi. Sonra da kendisi zıplayıp Barbi’nin ve benim desteğimle kendini yukarı çekti.

  • Aq ya. Neden girdik bu inşaata. Çok pis buraları.
  • Oğlum üst kata çıkalım da yoldan geçenlere sıkalım haydi.
  • Leş gibi buraları ya. Hiç sevmem böyle pis yerleri
  • Olsun en azından bak serin, güneş falan da yok. Haydi merdivenlerden yukarı.
  • Bak bu oda güzel. Yan odaya da geçelim arada sırada. Hep aynı yerde kalırsak yerimizi tespit ederler.
  • İyi fikir. Biraz bu camdan sıkarız, biraz da diğerinden.

Üst kata çıktık ve daha önceden gözümüze kestirdiğimiz cam boşluğuna geçtik. Oturacak bir kaç kiremit ve tuğla parçası bulup kendimize pek rahat olmasa da sandalye yaptık. Ve yoldan geçen ufak çocuklara boncuk sıkmaya başladık.

(Pat!)

  • Onur bugün iyi ıskalıyorsun he.
  • Yok be ayarı bozuldu bu tabancanın.
  • Sallama lan ne ayarı olacak bu tabancanın
  • Öyle deme oğlum. Geçenlerde yere düştü sanırım namlusu bozuldu
  • Hadi lan daha neler!

(Pat! Pat!)

  • Aaaaaaaah! Hıaaaaa. Anneeeeeeeee. Ühüüüüüü
  • Ha ha ha. Aq Nasıl çaktım ama çocuğun omzuna.
  • Oğlum çok pis canı yandı lan. Annesi falan gelmesin şimdi mahalleye.
  • 5dk sonra geçer bir şey olmaz. Ağlasın pezevenk.
  • Ühüüüüüüü ühüüü.

(Pat! Pat! Hay aq… Pat!)

  • Ühüüü ühüüüüüüü. Hıaaaaaaaa.
  • Ha ha ha ha. Saklanın lan saklanın. Susun gülmeyin. Çocuk bu tarafa bakıyor.
  • Aq ensesinden vurdum gördünüz mü?
  • Yok aq alnının ortasından vurdun Lütfü. Sallamasana. Sırtına geldi işte.
  • Ne sırtı oğlum kıskanma. Gözlük tak sen. Tam ensesinden vurdum. 2 gün izi kalır o kızarıklığın.
  • Ha ha ha! Lan oğlum çok eğlenceli ama.

Eğlenmeye başlamıştık. İki üç çocuk ağlatmış, bir kaç tane genç kızı vurmuş fakat onların çantasına isabet ettirmiş ve ardından da küfürler yemiştik. Şu ana kadar yerimizi tespit eden henüz olmamıştı. Ancak farkına varmadığımız bir şeyler olmaya başlamıştı. Benim hafif hafif ayaklarım kaşınmaya başlamıştı. Başlangıçta önemsemedim ancak bizim çocuklara baktığımda ara ara onların da bacaklarını ve kollarını kaşıdığını gördüm. Tabi biz insanları vurma heyecanıyla bir o pencere boşluğuna gidiyor, sonra yerimizi değiştiriyor ve zaman geçirmeden diğer odanın pencere boşluğuna geçiyorduk… Tabanca sesleri, kıkırdamalar, küfürler, kahkahalar derken…

Ve bir anda Barbi’nin çığlığı kulaklarımızın zarını patlatmaya yetecek seviyedeydi…

  • Bit ulan! Biiiiiiit. Allahıma kitabıma bit. Kaçın laaan.
  • Çıkın lan dışarı. Bit var lan her yerde. Çabuk çıkın. Koş koş aq koş.

Ayaklarımızın neden kaşındığını o an anlamıştık. Bit mi pire mi bilinmez ama siyah siyah minick şeyler bacaklarımızda geziniyordu. İnşaattan nasıl koşar adımlarla çıktığımızı çok net hatırlamıyorum. Ancak belimizde tabancalar, bacaklarımıza şaplak ata ata merdivenleri üçer beşer adımlarla indiğimizi anımsıyorum. Barbi delirmişti. Lütfü sakinliğini koruyordu. Ben ise ayaklarıma şaplak atmaya devam ediyordum.

  • Bitlendik ulan. Eve gidip duş almamız lazım.
  • Lan aq kafanı kazıtmışsın ne bitlenmesi. Olan bize olur, upuzun saçlarımız var.
  • Olsun oğlum, bacak kıllarıma falan yapışırlar.
  • Ya tamam be ben gidip duş alacağım. Akşam çift kale maçta görüşürüz. Ama bacaklarım kıpkırmızı oldu.
  • Amma yaygara yaptınız be. Haydi herkes duşa.
  • Maç için bana seslenmeyi unutmayın beyler…
  • Tamam ben çağırırım seni.

Babaanneme gidip duş aldım. Zoraki bir duştu. Zaten akşam maçtan sonra yine üstüm başım batacak ve ikinci kez duş almak zorunda kalacaktım. Fakat riske girmeye gerek yoktu. Eğlenceli serüvenimiz minik bir trajediyle sonlanmıştı. Ancak her şeye rağmen inşaatın üst katından yoldan geçen çocukları vurmak çok keyifliydi. Belki ilerleyen zamanlarda bu aktiviteyi tekrarlardık. Halbuki uzun süre o inşaata gireceğimizi pek düşünmüyorum. Belki bir süre daha bahçede kertenkele avlamaya devam etmeliyim. Hem gözlerden uzak olacağım, hem de nişancılığımı geliştireceğim. Kim bilir belki de mahalle savaşı yaptığımızda çocukları vurmak daha kolay olabilir benim için… Şimdi bir şeyler atıştırma vakti…

Biraz dinlendikten sonra güzel bir çift kale maç beni bekliyor… Akşamki kadro sağlam. Oyuncu seçimi yine zor olacak. Acaba Mesut abilerin takımda mı olacağım, yoksa rakip takımda mı? Ömer bizim takımda olursa iyi olur. Sol ayağı çok iyi. Lütfü’nün de şutları iyi… Kaleye Burak geçerse iyi olur. Kuru’yu da defansa koyduk mu tamamdır.

Bakalım beni çağırmaya ne zaman gelecekler. Divana uzanıp biraz daha televizyon izleyeyim en iyisi…

Sevgilerle…

“Onur SUSAN”

Allahıma Kitabıma Bit” için 5 yorum

  1. ‘Say hello to my little friend.’

    Liked by 1 kişi

  2. You wanna fuck with me? Okay. You wanna play rough? Okay.

    Beğen

  3. ‘You think you kill me with bullets?’

    Beğen

  4. You gotta make the money first. Then when you get the money, you get the power. Then when you get the power, then you get the women

    Beğen

  5. R.I.P Tony

    Beğen

Lütfen bir cevap yazın.